“Yıllardır elini öpüp cebini doldurarak insanları durdurmasını sağlamaya çalıştığın ve şimdi bombaladığın bir ülkeden insanların teknelere binip kaçmasını ve sana gelmesini düşünmek o kadar mı zor?” Binlerce sığınmacı İtalyan hükümetinin demogoji sınırına dayandı…
Tunus Libya’dan yüz bine yakın göçmen kabul etti, Sudan ve Darfur arasında milyonlarca göçmen geçiş yaptı, Kenya-Somali-Etiyopya-Eritre arasında yıllardır göç eden milyonlarca insan fakir ve yapısı sağlıklı olmayan devlet ve hükümetlerin sırtında iken Avrupa, şimdi kendi elini soktuğu savaşın çocuklarını burnunun ucundaki insanları istemiyor ve barındıramıyor.
Dr. İlginç Aşk veya nasıl oldu da bombaları sevmeye başladım
20 Mart 2011 sabahı İtalyan Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun “Savaşa girmedik” sözlerine gülüyoruz. Bir önceki akşam İtalya, Birleşmiş Milletler’e üye bazı ülkelerin ortaklaşa katıldığı Libya’ya yapılan saldırıya destek verdiğini açıklıyor. Anayasasına göre İtalya savaşı reddeden bir ülkedir.
‘Yavaş yavaş göçmenler teknelerle gelecek’ söylentileri yayılıyor ortalıkta, ‘akın edecekler’, ‘kıyılar göçmen dolacak’. Kimsenin görmeden inanmaya isteği yok gibi sanki; yazılar yazılıyor, açıklamalar yapılıyor, beklentiler bildiriliyor, görüşler iletiliyor ve sanki bu ülke deniz yolu ile gelen göçmen gerçeğine yabancıymış gibi, sanki 1997 yılında meclis kararı olmadan bu kıyılardan Arnavut göçmenler gemilerle geri gönderilmemiş ve ölü dolu bu gemiler Arnavutluk kıyılarına geri gitmemiş gibi, sanki bu ülke her yaz döneminde yazılı ve görsel basında ‘gemilerle geliyorlar’ tantanasına tanıklık etmemiş gibi. Hükümetin umurunda olmadan her zamanki gibi İtalyan halkı yeni bir savaşı daha televizyondan izliyor ve Risiko oyunu gibi hangi kenti kim ele geçiriyorum peşinde koşuyordu. Peki bu akın akın gelecek veya gelmesi mümkün göçmenler için ne yapılıyor pratik anlamda ve diplomatik alanda?
Bu arada Berlusconi’nin mecliste oldukça yargılanamazlık kalkanına sahip olmasını ön gören yasa önerisi meclise geliyor, kendisine bağlı Mediaset medya grubu hakkında yolsuzluk davasının tarihi yaklaşıyor ve mahkemeye çıkmasını zorunlu kılacak ünlü Ruby, 18 yaşından küçük bir kız çocuğu ile olan ilişkisi, davasına da günler sayılıyor. Uzun zamandır beklenen bu gündem bir anda ortadan uzaklaşıyor ve hatta Japonya depremi ile doğan ‘nükleer santral yapmasak mı biz de?’ karmaşası ile büyüyen ve bu konu üzerine Haziran ayında yapılacak olan referanduma odaklanan yurttaşların odağı bir anda savaşa çevriliyor. Gündem son derece karışık ve İtalyan halkı çok yakında burun buruna kalacağı acil bir durumu görmezlikten geliyor.
İşte o anda onlar gelmeye başladılar. Önce Tunus’tan Libya ve Cezayir’e, sonra Mısır’dan Libya’ya şimdi de Libya’dan Mısır’a kaçan, koşan ve ilerleyen yüz binlerce kişi şimdi de arkalarında alevleri, ailelerini, evlerini, kentlerini, ülkelerini kısacası hayatlarını bırakarak kıyı ‘kontrolü’nü ve insan tacirlerini ‘denetlemeyi’ bırakan Kaddafi rejiminden kaçarak yollarını İtalya’ya sürüyorlardı. Tekneler Lampedusa adası, Malta adası, Sicilya adası açıklarında görünmeye başladığında sanki siperde bekleyen askerler gibi hükümet sözcüleri, bakanları ve milletvekilleri felaket sirenleri çalmaya başladılar. ’10 bin kişi gelecek’, ’50 bin kişi olacaklar’, ‘gemilerle geliyorlar’, ‘her kente bir çadır kent lazım olacak’, ‘eyaletler göçmenleri red ediyor’, ‘ada doldu taştı’ derken saatler ve günler hızlıca geçiyor ve Lampedusa Kimlik Belirleme ve Sınır Dışı Etme Merkezi’nin gülünç 500 kişilik kapasitesi çoktan doluyor. Ya şimdi ne yapılacak? Veya peki neden bu ana kadar beklendi?
Hükümet koalisyonu partilerinden ayrılıkçı ve ırkçı parti Kuzey Ligi (Lega Nord) başkanı Umberto Bossi bu sorunun nasıl çözüleceğini soran bir gazeteciye yerel Lombardo dilinde “defolup gitsinler” diyor. Konuya bilerek hazırlıksız yakalanan İtalyan hükümetinde bir de sorumsuzluk havası bürünüyor.
Deniz sınırı olan bir ülkeyi bombalayan ve içinde çıkan iç savaştan haberdar olan ve yıllardır elini öpüp cebini doldurarak insanları durdurmasını sağlamaya çalıştığın bir ülkeden o insanların teknelere binip kaçmasını ve sana gelmesini düşünmek o kadar mı zor? Aynı soruyu Napoli’de bir günde mi bu kadar çok çöp sokaklara doldu veya Aquila’da depremde yıkılan evlerin sağlam olmadıkları yıkıldıklarında mı anlaşıldı şeklinde de sormuştuk.
Ancak kısa sürede spekülasyonlar ve felaket zilleri çalarken ‘süper cüce*’nin sırrı ortaya çıktı. Nasıl olur da bu felaketten de kendime pay alırım? Malum Mayıs ortası yerel seçimler ve Haziran ayında da üç maddeli referandum. Nitekim Lampedusa adasına toplamda altı bin göçmen vardı ve Berlusconi işte o zaman aldı pılını pırtısını adaya gitti. Belediye meclisi önünde halka seslendi, önceden susması ve pankartları indirmesi Belediye Başkanı’nca istenen halka (http://www.youtube.com/watch?v=Kf6kKgAr5rQ). “Yarından tezi yok bu ada gene Lampedusalılar’ın olacak. Artık ben de bir Lampedusalıyım dün interneti kullanarak buradan bir ev aldım tam da şurada işte yıllardır yapılmayan ama yapılacağına şimdi söz verdiğim limanın orda. Ben ev aldıysam yapılır kesin inanın”.
Peki ne oldu bu göçmenlere? Lampedusa halkı evlerine girdiklerini, sokakları pislettiklerini, yağma yaptıklarını söylüyor diyor gazeteler, göçmenler ise limanda tutulduklarını Kızıl Haç tarafından verilmeyen çadırlar sayesinde çöpten çıkardıkları maddelerle kendilerine çadır yaptıklarını, aç ve susuz olduklarını, bakkallara alınmadıklarını, halk tarafından etraftan toplanıp limana geri götürüldüklerini söylüyorlar. Lampedusa onun gerçek halkına geri dönecek ve bu herifler geri gidecek. Aynen böyle, nitekim İç İşleri Bakanı Roberto Maroni ve Başbakan Silvio Berlusconi bu sırada sürekli olarak toplu halde sınır dışı etmekten bahsediyor. İşte Berlusconi çözüm önerisini iki gemi getirerek adaya gösterdi. Altı bin göçmenden adada sadece iki bin kalırken diğerleri etraf eyaletlere dağıtıldı. Sivil Savunma’nın çadır kentlerinde son derece sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda tutuluyorlar. Ortaya çıkan amatör kayıtlardan birinden Puglia eyaletinin Taranto kentindeki çadır kentte güvenlik güçleri ile anlaşmalı olan bazı yurttaşların çadır kentten çıkıp etrafta dolaşan göçmenleri toplayıp, kapalı kasa kamyonlara bindirip çadır kentlere geri götürdüğü bazılarının da yaka paça “düş önüme” yaptığı gözüküyor (http://www.youtube.com/watch?v=RMxzN-WB_0E). Devletin olmadığı yerde kendin pişir kendin ye tarzı adalet ve güvenlik kol gezerken yerli yabancı ayrımı ve düşmanlığı gene göz önüne çıkıyor.
Peki şimdi ne olacak? Dün (4 Nisan) Berlusconi ve İçişleri Bakanı Maroni Tunus’a gittiler ve bu göç dalgasını engellemek için mevcut Tunus hükümetine gerekli yardımı yapmayı önerdiler. Yüz elli milyon Avro! Malum, ülke “gelecekler ülkemizi basacaklar kapılar açılırsa” paranoyasında çünkü bu paranoyayı “sol iktidara gelirse öyle olur” siyaseti ile Berlusconi hükümeti yarattı ve malum cebine para sıkıştırıp gerisini düşünmeme siyaseti az da olsa tuttu bu zamana kadar. Şimdi kimin umurunda insanların serbest dolaşım hakkı, siyasi iltica hakkı, savaşın kaçınılmaz sonucu olan sığınmacılar, ölen ve geleceği yok olan hayatlar? İşte bu demagoji dolu ve iki yüzlü siyaset bugün Dışişleri Bakanlığı nezdinde baş kaldıran direnişçilerin Libya’da kurduğu meclisi bu ülke ile alakalı tek kaale alınacak varlık olarak tanımaya karar verdi. Bakan Frattini’nin sözleri şöyleydi: “Bize insan haklarına, demokrasiye, laikliğe bağlı ve kökten dinciliğe karşı bir yapı oldukları sözü verildi. Bu durumda tek muhatap bu meclistir. Tabii ki direniş güçlerine silah yardımı yapma olasılığımız da söz konusu”.
Dün Lampedusa adasına varan ve yaklaşık 20 senedir İtalya’da yaşayan eğitmen Karim Metref adada yerli halkın göçmenlerle beraberce yaşadığını ve sorunsuz bir tedirgin bekleyiş olduğunu söylüyor. Yerde, banklarda ve üstlerinde örtüsüz yatan genç Tunuslu göçmenler veya hepsi Tunuslu olduğunu söylüyor. Birçoğu yemek yiyemediklerini, yıkanamadıklarını ve suyun az olduğunu belirtiyor. Metref ayrıca adaya denizin açık noktalarında takalardan toplanan göçmenleri getiren gemilerin varlığından da bahsediyor. Ne Kızıl Haç, ne Sivil Savunma düzenli ve devlet eli ile yapılmış bir organizasyon gözükmüyor (http://karim-metref.over-blog.org/article-da-lampedusa-cronaca-da-una-crisi-che-non-dovrebbe-esserci-70917076.html).
Bankaların, büyük sanayinin, geleceğin temsili ve zenginlikler timsali herkesin varmak ve girmek istediği Avrupa sayısı daha on bine bile varmamış göçmenlere çözüm bulamıyor ve onları bu halde yaşatıyor (Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy İtalya’yı aşmaları durumunda birçok göçmenin Fransa’ya varacağını belirtiyor). Tunus son olan olaylar sonrasında Libya’dan yüz bine yakın göçmen kabul etti, Sudan ve Darfur arasında milyonlarca göçmen geçiş yaptı, Kenya-Somali-Etiyopya-Eritre arasında yıllardır göç eden milyonlarca insan fakir ve yapısı sağlıklı olmayan devlet ve hükümetlerin sırtında iken şimdi kendi elini soktuğu savaşın çocuklarını burnunun ucundaki insanları istemeyen ve barındıramayan Avrupa.
Nedense bir anda aklıma Kubrick’in filminin başlığı geldi: “Dr. İlginç Aşk veya nasıl oldu da bombaları sevmeye başladım”. Sorumsuzluğa, farksızlaşmaya ve kayıtsız kalmaya alışılmışlık ve sadomazoşist bir liderlik saplantısı arasında olmak İtalya ve Avrupa’yı bir kez daha barış içinde beraberce yaşama şansından uzaklaştırdı.
*İtalyan komedyen Beppe Grillo’nun Berlusconi’ye taktığı isim.
5 Nisan 2011 Salı
“Gelecekler Ülkemizi Basacaklar Kapılar Açılırsa”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)