1 Eylül 2007 Cumartesi

İtalya’da göçmen olmak zor...

06/10/2005

İtalya diğer Avrupa Birliği ülkelerine nazaran farklı bir göçmen profiline sahip. Gerek yarım ada olması gerekse de diğer ileri sanayileşmiş ülkelerden farklı olarak daha çok hizmet sektöründe çalışana sahip olması yüzünden göçmenlerin iş alanları ve genel özellikleri farklılık gösteriyor.
İtalya göçmenlik olayını büyük bir yasa dışı göçmen dalgası ile yaşamakta. Gerek Sicilya adası gerekse de geri kalan tüm sahillerinde her ay yüzlerce Libya, Yunanistan, Türkiye veya Arnavutluk bayraklı gemilerle gelen yabancılar geri gönderiliyor. Bu noktada göçmenlik konusunu yasa dışı ve yasal olarak ikiye ayırmak rahat ve açık bir seçim gibi gözüküyorsa da, anayasada son yıllarda gerçekleştirilen değişiklikler sayesinde ne yazık ki her yıl binlerce göçmen yasal statülerini kaybedip ülkede yasa dışı olarak kalmak zorunda bulunuyor.
İtalya kaçak göçmeleri en son merkez-sol hükümetinden bu yana denizde tespit ettiğinde geliş ülkelerine geri gönderiyor. Öte yandan topraklarına ayak basan göçmenlere ise uluslararası bir hak olan siyasi sığınma hakkı talebinde bulunduklarında çeşitli zorluklar çıkartıyor. Bir kaçak göçmen siyasi sığınma hakkını kullanmak istediğinde başvurusu yaklaşık 3 sene boyunca değerlendirme altına alınıyor. Bu sürede göçmen sadece bu talepte bulunduğunu ve beklemede olduğunu belirten bir “alındı” kağıdı ile sadece İtalya içinde dolaşım izni alıyor. Bu izin kesinlikle bir çalışma izni değil ve bu kağıt ile şahıs, ev satın alma ve kiralama işlemlerini, araba, motosiklet, plaka vs. alma ve satma işlemlerini, sağlık sigortası yapma, evlenme işlemlerini gerçekleştiremiyor. Bireyin elinde bulunan bu evrak kısacası temel insani haklara ulaşıma izin vermiyor. Bu noktada İtalyan hükümeti barınma, sağlık ve iş hizmetini yüklenme zorunluluğunda değil.
Öte yandan yasa dışı olup da siyasi sığınma talebinde bulunan göçmen, yeni Bossi-Fini göçmenlik yasası ile CPT (KBM-Kısa süreli barınma merkezi) adlı hapis niteliğindeki binalarda tutuluyor. Yani 3 senelik bekleme sürecinde bu merkezlerde iş ve sağlık hizmetlerinden mahsun ancak hapishane koşullarında barınma hizmetinin alındığı bir hayat yaşanıyor. Ancak temeli merkez-solun Turco-Napoletano yasasına dayanan (ve hatta Shengen yasasına) bu KBMlerdeki uygulamalar bir hayli ilginç durumda. Bu merkezlerin asıl kurulma sebebi; D’Alema hükümeti sırasında yüksek miktarda bulunan yasa dışı göçmenleri (birinci körfez savaşı asıl sebep) “belirli bir düzene sokma” idi. Bu sebeple güvenlik güçlerince İtalyan topraklarında bulunan ve üzerinde hiçbir evrak mevcut olamayan göçmen bu merkezlere getiriliyor ve burada nüfus kaydı araştırmaları ile geliş ülkesi tespit edilip uçak ile geri gönderiliyor. İşte bu noktada açık bir hak tecavüzü açığa çıkıyor. Üzerinde hiçbir evrağa sahip olmayan yasa dışı göçmenin siyasi sığınma talebinde bulunma hakkı yok. Ancak Birleşmiş Milletlerin bu konuda açık bir hak tanımı ilkesi var. Ayrıca bu ilke İtalyan devleti tarafından yasal olarak kabul edilmiş halde. Hatta Yugoslavya, Senegal ve Zaire gibi savaş sayesinde sınır yapıları değişen ülkelerden kaçan yurttaşlar artık mevcut olamayan ülkelere ait evraklara sahip olduklarından dolayı kimliksiz kabul ediliyorlar.
Bu merkezlerin siyasi meşruiyeti haricinde bir de fiziksel ve uygulamasal durumları içler acısı halde. KBMler içinde tamamen kaba inşaat halinde konaklama bölümleri mevcut. Milano ve Torino’daki merkezlere aylar sonra girebilen delegasyonlar, zorla kullandırtılan sakinleştirici ilaçlardan, bozuk yemeklere kadar bir çok rezaleti basına açıkladı. Son olarak Piemonte eyaletinin yerel yasası gereği sadece eyalet meclisi üyelerinin tek başlarına ziyarette bulunabilme zorunluluğu sayesinde Torino KBMden hiçbir haber alınamamakta. Yaklaşık iki ay önce Milano KBMde ve Bologna KBMde açlık grevine başlayan yaklaşık 20 göçmenin 15i kimlik tespiti yapılmadan apar topar “polis tarafından seçilen” ülkelere geri gönderilirken geri kalan 5 göçmenden Kızıl Haç sağlık kontrol hizmeti kesildi. Göçmenler “Jandarma hizmeti” ile karşılaşınca greve son verdiler. Gerek yazılı gerekse de görsel basın ise konu üzerinde hiçbir habere yer vermemekte. En son bir İngiliz muhabirin yerel bir İngiliz gazetesinde yaptığı haberden yola çıkan AİHM, İtalyan hükümetine KBMlerde düzenlemeler yapma baskısında bulundu. Ancak şu an itibariyle hiçbir değişiklik yok.
İtalya’da yasal olarak bulunan göçmenlerin ise kaçak durumuna düşmeleri yüksek bir ihtimal. Çünkü oturma ve çalışma iznine sahip bir göçmen bu iki iznini sadece ve sadece sahip olduğu iş kontratının bitiş gününe kadar elinde bulundurabiliyor. Kısacası iş kontratı biten yabancı ev sahibi, aile üyesi, eş veya dükkan sahibi olursa olsun bir sonraki gün ülkesine geri dönme zorunluluğunda, aksi halde kaçak durumuna düşüyor. Bu uygulama göçmenlerin Birleşmiş Milletlerce tanınan işsizlik, eşe bağlı kalma, mülke bağlı oturum haklarının çiğnenmesi sayesinde gerçekleştiriliyor. Böylelikle İtalya’da göçmenlerin işsizlik sigortası hakkı yok.
Öte yandan İtalya’da 18 yaşından küçükken oturma, sağlık veya eğitim hizmetlerinden ailesinin varlığı sayesinde yararlanan çocuk 18 yaşını doldurduğu anda işinin olmaması veya bir eğitim kurumuna kayıtlı olmaması halınde kaçak göçmen niteliği kazanıyor. Bu da aile sebebi ile oturma iznine sahip olma hakkının tecavüzü anlamına geliyor.
İtalya’da eğitim amacıyla bulunan bir 18 yaş üstü göçmen ise üniversite hayatını meezuniyet ile bitirdiği taktirde ülkesine geri dönme zorunluluğunda. Çünkü Bossi-Fini yasası öğrencinin meezuniyet öncesi iş bulmasını, bu iş garanti mektubu ile bulunduğu eyaletteki ülkesi için açılan kotalarda yer edindiği taktirde çalışma iznine baş vurmasını zorunlu kılıyor. Kısacası meezuniyet sonrası eğitim amaçlı oturma izni ile İtalya’da yaşamak mümkün değil ve dolayısıyla yarı zamanlı çalışma iznine sahip olunamıyor. Ve pek tabii ki mezuniyet sonrası iş arama süresi hakkı da kesinlikle mümkün değil. Bu da Birleşmiş Milletlerin eğitim sonrası çalışma hakkına tamamen ters nitelikteki bir uygulama.
Diğer bir taraftan her durumda yasal bir zemine sahip göçmen ise akıl almaz bürokartik zorluklara göğüs germek zorunda kalıyor. Örneğin; en az 6 ay boyunca oturma izninin çıkmasının beklenmesi, halk evlerine yapılan başvurularda İtalyanlar’dan farklı olarak 3 sene iş tecrübesi talebi, üniversite öğrencilerine tercihe bağlı sağlık sigortası(sigorta 01.01.xxxx tarihi başlangıçlı 31.12.xxxx bitişli olmak zorunda - bu durumda 6 ay bekledikten sonra, örneğin ekim ayında, oturma iznine sahip olan öğrenci sigortadan sadece o yılın son gününe kadar yararlanabiliyor ancak zorunlu olarak bir yıllık ödeme yaptırılıyor çünkü sigorta sadece oturma izninin orjinali ile başlatılabiliyor), oturma izni yenileme başvurusunun yapıldığına dair alındı kağıdının hiçbir yasal hak tanımaması(geliş ülkesine geri dönme ve Avrupa Birliği içinde dolaşım dahil) ve nüfus kaydının olduğu ülkeden İtalya’ya kaydın alınmasının sadece oturma izninin orjinali ile gerçekleştirilmesi.
Son olarak yasal zemini olmayan gündelik olaylar ise mevcut hükümet politikaları ile birlikte bu durumu tahamül edilmez hale getiriyor. Hiç bir iş verenin göçmen üniversite öğrencisine kontrat yapma arzusunda bulunmaması, mevcut olmayan mali polis kontrolleri, bilhassa kuzey eyaletlerindeki “yabancılara ev vermeme” geleneği, belirli kentlerdeki aşırı sağ hakimiyetin yarattığı gündelik zorluklar ve keyfi tutuklamalar.
Kısacası bu durumda yükselen vergi dışı kara pazar, kaçak göçmen nüfusu, evraksız ve dolaşımda olan yüz binlerce insan, artan suç oranı, kapasiteleri zorlanan KTMler, devletin ödediği milyonlarca avroluk uçak biletleri ve sahte evlilikler. Şüphesiz bu “gelişmeler” belirli bir kısımın daha çok para kazanması ve ödenmeyen vergiyi yüklenen bir kısımın artışı anlamına geliyor. Bu noktada sağ partilerin seçim propagandaları sırasında kullandıkları sloganlar ise bir hayli düşünülür durumda: “İslama hayır!”, “Sorun çıkaranlar dışarı!”, “Yasa dışı göçmeler ülkelerine”, “Çalışa burada, çalan dışarıda!”, “Göçmenliğe dur!”...

Hiç yorum yok: